Yenidoğan Çetesi davasında 7. gün: Bugün tutuksuz sanıklar dinleniyor

Yenidoğan Çetesi davasının 7. duruşması bugün başladı.

Bu aşamada, tutuksuz yargılanan hemşire Ecem Koç kendini savunuyor.

Yenidoğan Çetesi davasının altıncı gününde, Fırat Sarı savunmasını yaptı. Çetenin lideri olarak gösterilen Sarı’nın ifadeleri arasında çelişkiler yer aldı. Davaya 26 Kasım’da devam edilmesine karar verildi ve 22 sanığın tutuklama durumunun sürmesi kararlaştırıldı.

Fırat Sarı, “Artık hayattan hiç umudum kalmadı. Her şeyi açıklamak istiyorum.” ifadeleriyle savunmasına başladı. Ocak ayından itibaren telefonlarının dinlendiğini belirten Sarı, bebek ölümleriyle ilgili olumsuz iddiaları reddetti ve hasta sevk süreçlerini anlattı.

Rüşvet aldıklarına dair iddiaları yalanlayan Sarı, “Hasta alımlarında rüşvet verilmesi söz konusu değil. Her hastaneye adil bir şekilde gönderim yapılıyor.” açıklamasında bulundu.

Sarı’nın üzerindeki 582 yıla kadar hapis istemine karşılık olarak, tutuklu sanıklardan Gıyasettin Mert Özdemir ile birlikte çalıştıklarını belirtti ve para transferlerini aktardı. Sarı, “Gıyasettin, bebek sevki için para alıyordu.” diye ekledi.

Duruşma sonrası, savcılara, Fırat Sarı’nın hastanelerle olan ilişkilerinin nasıl yürütüldüğü soruldu. Sarı, hastane yöneticilerinin kendisini hasta sayısını artırması için zorladığını ifade etti.

Fırat Sarı, bir diğer hemşire Hakan Doğukan Taşçı’yı ilaçların satışı hakkında suçlayarak, “İlaçları 300-500 lira gibi fiyatlarla satıyorlardı.” dedi.

İhmal iddiaları hakkında ise, “Bebek ölümleriyle ilgili ihmal olduğunu düşünmüyorum.” diyerek, başka bir şekilde suçlamaları reddetti. Duruşma, 26 Kasım’a ertelendi.

Dördüncü duruşmada, ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir, 112 acil hizmetlerinin dışına çıkılarak bebek transferleri konusunda açıklamalar yaptı.

Kendini doktor olarak tanıtan Özdemir, Fırat Sarı’dan maaş ve hasta sevk başına ödemeler aldığını itiraf etti. Konuşmalarında, “Bebek ölümleri ile ilgilendiklerini” iddia eden kişilerden geldiğini belirtti.

Özdemir, “112 acil hizmetleri beni yeterince çalıştırmıyor.” diyerek, hastanelerdeki işleyişin nasıl yürüdüğüne dair eleştirilerde bulundu.

Doktor Dursun Eryılmaz, bazı bebeklerin doğuştan sağlık sorunları olduğunu savundu ve suçlamaları hemşirelerin yaydığı dedikodular olarak nitelendirdi.

Davanın dördüncü günü büyük tartışmalara sahne oldu. Sanıklardan Serdar Yüksel, borçlarının olduğunu ve bu nedenle bebeklerin sevk edilmesi karşılığında para aldığını kabul etti.

Yüksel, “Bebekleri başka hastanelere sevk için para aldım.” dedi. Bu itiraf, davanın seyrini etkileyebilecek önemde bir açıklamaydı.

Fırat Sarı’nın asistanı olan Sümeyye Nur Arslan da, Sarı ile hastane hizmetleri alanında işbirlikleri yaptığını ifade etti. Arslan, Sarı’nın hastanelerle önemli anlaşmalar yaptığını vurguladı.

Üçüncü duruşmada, sanık üç hemşireden çarpıcı itiraflar geldi. Hemşire Cansu Akyıldırım, Fırat Sarı ile aralarındaki para ilişkisini açıkladı.

Başka bir hemşire Çağla Durmuş, Fırat Sarı’nın hastaları yanlış tanıdığını anlattı ve bu durumun maddi kazanç amaçlı olduğu iddiasında bulundu. Ayrıca, Gıyasettin Mert Özdemir’in hasta transferi konusundaki açıklamaları dikkat çekti.

Dr. Rıza Keykubad, Kaya bebeğin ölümüne yönelik “Çek fişini” sözlerinin iftiraya dayandığını belirtti.

Davanın ikinci gününde, hemşire Hasan Basri Gök’ün itirafları dikkat çekti. Gök, bebeklerin sadece il dışındaki hastanelere gönderilmesi için para aldığını bildirdi.

Gök’ün ifadelerinde, “Entübe ettikleri bebeğin durumu kötüydü.” demesi ve yakın takip gerektiğini belirtmesi önemli bir ayrıntıydı.

Durumun ciddiyeti, mahkemede ortaya konulan itiraflarla daha da belirginleşti, zira hemşireler arasında bu konulara dair ciddi bir dayanışma gözlemlenmekteydi.

Türkiye gündemini meşgul eden Yenidoğan Çetesi soruşturmasının ilk duruşması, adliyede yoğun bir kalabalıkla başladı.

Açıklanan iddianamede, çetenin liderleri arasında yer alan doktor Fırat Sarı ve diğer sanıklar mahkemeye çıkarıldı. Sarı, kimlik tespiti sırasında aylık gelirinin 400 bin lira olduğunu söyledi.

Sağlık Bakanlığı’na ait müfettiş raporunda bebekler için “pasif ötenazi” uygulandığı, hemşireler arasında ise “canlandırmaya gerek yok” şeklinde cümlelerin geçtiği belirtilmekteydi.